banner171

BİREY VE VATANDAŞ OLABİLMEYE GİDEN YOL

Birey toplumun etkin ve sorumlu bir üyesidir.Başlangıç noktası da gençliktir. Çünkü, bu çağ; öğrenme, bilgilenme ve anlama çağıdır. Öğrenilenlerin sırası geldikçe kullanılması demektir. Anlamak ise kazanılan bilgilerin sebep-sonuç ilişkilerine dayandırılmasıdır. Yani “derinliğe inerek anlayışa dönüştürülmesidir”

         Çocukluktaki yetişme biçimi  gençlikte, ergenlikten itibaren zihindekiler ile toplumun sunduklarını birleştirerek zihin labaratuarında analiz etmeye başlarken, genç kendi iç dünyasında kendine sorular sorarak bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk ta ayrı bir insan, ayrı bir kişilik olarak görülmüş, sözlerine kulak verilmiş ve davranışları yorumlanmış biri ise hem süreç hem de sonuç itibarı ile bu O'nun en büyük kazanımı olur. Çünkü hepimizin bildiği gibi dengeli kişilik oluşumunda ana-baba'nın (ailenin) katkıları büyüktür. Eğer ana-baba eskimeyen geleneksel yöntemlerle çağdaş eğitimin ilkeleri arasında denge kurarak ve ana-baba'lığın doğal yeteneklerini eğitimle dokunmuş bir beceri olarak  sanata dönüştürebilmiş ise pozitif atmosferin ikliminde kişilik geliştiren bir genç topluma kazandırılmış olur.Bu kazanımlarla donatılan genç “Ben ve diğerleri değerliyiz.” cevabıyla ineceği istasyonu belirlemiş olur. Bu noktaya kadar ki benliğini oluşturan duygu, düşünce ve davranışlar bütünüyle, başkaları ve çevresiyle ilişki alışverişinde bulunduğu sıralarda hayat kitabında ki sosyal ve siyaset sahifelerini açar ve ilk sahifesine de “Hedefini” yazar. Ve ALLAH'ın kendisine sunmuş olduğu Zihin ve Akıl rezerviyle zamanın kıymetini bilerek, çalışmalarında  emek harcayarak hedefine ulaşır, öğrendiklerinden faydalanarak, karşısına çıkacak yeni durumlara yeni çözümler üreterek sonuca gitmeyi bilir. Hal böyle olunca da bu birey, sorumluluklarını basamak basamak oturtarak toplumsal eksene kayar. Söz konusu eksenin fonu, bireyin bakışıyla ve değerlendirmesiyle ya yumuşak ve kucaklayıcı veya sert ve iticidir. Bu tesbitimden hareketle birey toplumun etkin ve sorumlu bir üyesidir yorumlarımı siz okuyucularımızla paylaşmak istedim. “Ambarınız da ne kadar ürününüz varsa, pazarda da o kadar söz hakkınız vardır” sözünden de anlaşılacağı gibi, her ailenin ve her toplumun en önemli kaynaklarından biri olan gençlere öncelikle nitelikli bir yatırım yapıp sonra geri dönüş bekleme hakkımızın olduğunu düşünüyorum. Bu konuda hemen hepimizin düşünceleri aynıdır sanıyorum. Burada, genç tanımımda kız ve erkek birlikte ele alınmalı, aksi takdirde toplumsal gelişimin bir bacağı topal kalır.Toplumun en güçlü statiği olan aile dinamiğindeki insan yetiştirmenin mimarı olan annelere gençlik döneminde yatırım yapılmadığında, çocuğun topluma taşıdığı insani öğeler eksik ve sakat kalacaktır. Bu noktada ailelerce geliştirilen kişilik yapısının devletler ve ülkeleri yöneten siyasal iktidarlarca da desteklenmesi ve her vatandaşına eşit mesafede adil ve adaletli bir düzen içinde yaklaşmayı misyon edinmesi gerekmektedir. Topluma katkı sunacak nitelikli bireylerin, yaşadığı yerlerde kendilerine uygun alan bulabilmelerini sağlamak devletin ve siyasal iktidarların görevlerindendir. Kısaca; her aile, sosyal ve siyasal alanlarda katkı da bulunmak adına ilgi duydukları STK'lar, Siyasi Partiler (teşkilatları), öğrenci klüpleri vs gibi yerlerde, kendi öz değerlerimizin çağdaşlıkla sentezlenmiş olan misyonlarından emin ve rahat olabilir ancak. Tam bu noktada öğrenciyken yaşadığım ve olumsuz olduğu için beni üzen bir tesbitimi paylaşmak istiyorum; 12 Eylül 1980 öncesi öğrencilik yıllarımda Devlet ve Millet uğruna değil, sadece dış mihraklarla birlikte, kendi çıkarları için ülkemiz gençlerini kardeşi kardeşe kırdırmak suretiyle, o dönemin aristokratlarınca bir takım gruplar kurularak bir Kamuoyu olışturulmuştu. Gençler üzerinden de nicelik sağlanıyordu ve orta öğretim- lise demeden sınıflara gelip rahatlıkla bizi dernek ve lokalllerine, önce kibarca davet ederlerdi. Davete uyulmuyorsa sonrasında tehditle çağırılırdı gençler. Bir keresinde bende bir lokale gittim. Konuşmalar, davranışlar ve belirlenen hedefler, bize çok yabancı olan kavramlar uğruna ölmek ve öldürmek üzerineydi. Korkmuştum! Allah babamdan razı olsun. Servetini ve canını kaybetmek uğruna dokuz çocuğuna kanat gerdi.  Daha sonra ki yıllarda olgun kafayla düşündüğüm de, meğer toplumda var olan çeşitli sorunlara yeni sorunlar eklenmeye çalışılmış, yerli kültür bitkilerimiz yabancı kültür hormonlarıyla yabanileştirmek istenmişti. Bunlar acı ama Ülkemiz’de yaşanan gerçeklerdi. Yine bildiğim bir gerçek var ki, çaresiz ailelerin benim dönemimin çok nitelikli gençlerini kaybettikleriydi. Demiştim ya; insan gençken öğrenir, dış dünyasındakileri sentezler ve kendine yön verir. Bazen de şartlar bireyleri hedeflerine geç ulaştırır, sabırlı olmak lazım. İnsanlar, kazanacakları amaç belirlemeden hırsla kazanmaya çalışırlarsa, bu yolda bazı değerler kaybedebilirler. Halbuki; “Hayat sınavı herkesi bir yerde mutlaka yakalıyor” O halde hayatın en güzel ve en lezzetli yanı mensub olduğunuz medeniyet ve kültür ekseninde haysiyetli ve onurlu yaşamak, ahirete intikalde de o şerefle yolculanmaktır.Bu gaye, insanoğlunun en büyük hedeflerinden olmalıdır diye düşünüyorum. İdeal ve realitenin ortak faydasını yakalama şuuru bireylerden önce, devlet yapısında görülmeli ve hissedilmelidir. Onun içindir ki insan onurunu korumak ve kollamak mecburiyeti maddi yaptırım gücü olan devletlere aittir. Devlet ve siyasal iktidarlar milletini yüceltebilen anayasalar ve kanunlar yapmalıdırlar ki; yarın Ülkelerin teslim edileceği gençlerin zebil ve sefil olmalarının önüne geçebilmeliler.

         Dolayısı ile tarihi bilmeyenlerden yaşadığı günü yorumlaması da beklenemez. Hayata bu ana arterden bakıldığında 1980 yıllarına kadar, işsiz, eğitimsiz bırakılan ve sağlıktan yoksun bırakılan millet, bölgeler arasında ki adaletsiz yatırımlar vs.  kaosun en büyük nedenlerini oluşturmaktaydı. Her köşesinde ki kolonları maneviyat ve kültür kokan Ülkemizin değerinin düşürüldüğü o döneme ait gerek zihnimde oluşan şemalarını, gerek okuyarak, gerek dinlediğimde hala üzülerek, ağlayarak, irkilerek Niye? ,  Neden?.. sorularının cevaplarını yaşayarak bilsek te yine de biz Devletini seven ve Devletini Milletin babası olarak gören bir Ülke ve O Ülke’nin insanlarıyız. Buna rağmen O dönemler su yüzüne çıktıkça hala kabullenmekte zorlanıyoruz. Hal böyle olunca da geçmişle bugünü, devrim niteliğinde ki hizmet yatırımlarını, Milletle, Devletin tokalaşıp  kucaklaştığı bu günden geçmişime baktığımda şerefle hatırlayacağım, Ak Parti'deki hizmetim esnasında özellikle teşkilatlarımızdaki gençlik programlarında “Bu gençliğimiz, ne kadar şanslı olduklarını biliyorlar mı?” diye hep düşünürdüm. Hatta duygulanıp ağladığım bile olmuştur. Türkiye'nin mevcut siyasal Ak Parti iktidarına baktığımızda; Parti programının Ülkenin gerçeklerini ve değerlerini kapsadığını, icraatlarda da  Milletin kaynaklarının Türkiye'nin her bölgesi için eşit şekilde kullanıldığını güneş kadar berrak bir şekilde görmekteyiz. Çünkü, Devlet ve Hükümet Milletini sevmekte ve Millete gerçek babalık yapmaktadır. İcraatlarda; Genci, Kadını, Dulu, Şehidi, Yetimi, Yaşlısı, Öğrencisi, Özürlüsü, Akademisyeni, Köylüsü, İşçisi, Hastasının olması gerektiği, hakettiği gibi değer ve hizmet görmesi, İlacı, Kredi teşvikleri, Evsiz yurtsuzlara barınak ve Üniversitesiz kalmayan İllerimizle İktidara talip olma sebebi ve sonucu arasında ki denge gelecekte ki her bir bireyin okuyarak gurur duyacağı onurlu bir tarih olarak yerini alacaktır. Çok yakın zamandaki Van ve Erciş depreminden de görüleceği gibi Devlet ve Hükümet oradaydı ve Milletçe de oradaydık. Ders çıkarılması gereken bir durum. Ben şahsen Başbakanımız R.Tayyip ERDOĞAN'ın çok acı yaşamış Milletimize Allah'ın bir lütfu olduğunu düşünüyorum.

          Yazımı; çocuk kişiliğinin gelişiminden bahsederek sürdürdüm. Aynı şekilde devletlerin de her bir bireyi önemsemesi, bireyin vatandaşlık duygu ve sorumluluğunu geliştirerek kimliğini kökleştirmesini sağlar. Bunun en asil örneklerinden biri Hükümetiyle, Yerel yönetimleriyle her yıl Ramazan aylarında Türkiye Hükümetinin Başbakanı, Kabinesi ve Milletvekilleriyle aynı zaman da Ak Parti Teşkilatlarının da Garip, Gurebaların sofralarında  bir ay boyunca onlarla İftar açmaları Medeniyetimizin gereği değilmidir?

           Davos'daki “one minute” çıkışı, kimlik duygumuzu nasıl da şahlandırarak, güçlendirdi!.

           Onun içindir ki; " Yaşanılan Ülkelerdeki vatandaş kimliği kişilikler kadar önemli ve değerlidir." Bu duygu ve düşünceyle Ülkemde kendimi Ak Parti Hükümetine kadar hiç bir zaman güçlü bir vatandaş olarak hissetmemiştim. 

           Bu anlamda da Bana ait özel bir duygumu da sizlerle paylaşmak isterim; Her zaman gururla hatırlayacağım, Ak Partinin Gaziosmanpaşa İlçesi kurucularından biri ve 10 yıl aralıksız bir fiil yürekten icra ettiğim Kadın Kolları İlçe Başkanlığımı 21 Eylül 2011 Tarihinde devredene kadar; hiyerarşik sırada katıldığım tüm toplantılar bana adeta uygulamalı akademik bir platform olmuştur. Toplantıda görüşülen ve kararı alınan her gündem maddesi mutlaka ilgili Parti Örgütlerince yerine getirilmiştir. Şuanda ki Sivil Hayatımdan arkaya dönüp baktığımda, her bir Ak Parti Teşkilatçısı gibi benim de  niçin canla, başla çalıştığımı görebiliyorum. Onun için, buradan kadınlarımıza, gençlerimize ve yetişkinlerimize seslenerek diyorum ki; Ak Parti Teşkilatlarında olun ve gerçek siyaseti öğrenerek hükümet ve millet arasında asistan olun. Yani; Milletin talebini karar mekanizmalarına ulaştırabilecek, yorucu olmasına rağmen en güzel ve huzur verici görevlere talip olun. İstanbul Ak Parti Teşkilatlarının Rektörü konumundaki Sn.Aziz BABUŞCU, Profesörleri konumundaki İl Kadın Kolları Bşk. Sn. Ayfer YAMAN, İl Gençlik Kolları Bşk. Sn. Erkan KANDEMİR her İlçedeki öğretim üyeleri konumundaki İlçe Başkanları ve Siyasi Asistanları olan Kadın ve Gençlik Kolları Bşk. Ve saydığım tüm kademelerin yönetimleri ile kalbe kan ponpalayan damar gibi olan Mahalle Başkanları ve Seçim tarihlerinde sandıklara evladı gibi sahiplenen Müşahitler, İlçelerde İlçe halkının babası konumunda olan Belediye Başkanlarımız ve Meclis Üyelerimiz ile İl Genel Meclis Üyelerimiz. Ayrıca bugüne kadar birlikte çalıştığım İlçe ve Belediye Başkanlarım sizlerden her birinizden çok şey öğrendim. İyiki sizlerle çalışmak bana nasip olmuş. Keşke çok daha önceleri sizleri tanımış olsaydım. Hepinize sonsuz Teşekkürlerimi iletirken, Son olarak da Meclis Grup Başkan Vekilimiz Sn. Mahmut YETER'e Kongre öncesi çalışmalarımla ilgili karşılaştırmalı takdir ve teşekkürlerine  gecikmelide olsa bu Siteden Teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Sayın okurlarımdan da yazımın oldukça uzun olması sebebiyle özür diliyorum. Bundan sonraki yazılarımın Aile ve Çocuk Danışmanlığı Mesleğimle ilgili olarak Psikoloji içerikli olacağını da belirtmek isterim.SAYGILARIMLA..

 

 

                                                                                                              

                                                                                                               ZEKİYE ÇAPAN   


YORUM EKLE
YORUMLAR
Abdullah Yılmaz
Abdullah Yılmaz - 12 yıl Önce

Sn.Zekiye Capan
Öncelikle hayırlı olsun yazılarınızı sağlığımız elverdiğince takip edicem.
her alanda teşkilatlanmış toplum özleminize katılıyorum.

SULTAN KILIÇKAYA ŞAHİN
SULTAN KILIÇKAYA ŞAHİN - 12 yıl Önce

Başkanım yazınızı okudum çok beğendim,sizde iyiki varsınız bende iyiki sizinle çalışma fırsatı buldum üzerimde emeğiniz çok üstadımsınız hocamsınız talebeniz olmaktan gurur duyuyorum. ALLAH YAR VE YARDIMCINIZ OLSUN ...SEVGİLERİMLE ..( ESKİMEYEN TEŞKİLATÇI..)

Gülçin Mete
Gülçin Mete - 12 yıl Önce

Yazınız herkesin okuması gereken ve kendine pay çıkartması gereken bir uslüpta lakin yazılarınızı bir döküman tarzında değilde makale tarzında yazarsanız yani daha kısa tutarsanız okuyucunun daha da içtenlikle ve sonuna ermek adına daha sabırsızlıkla okuyacağına eminim...

şafak ergün
şafak ergün - 12 yıl Önce

yazıya duygu katmak İŞten gelen bir sürecin degil İÇten gelen bir sürecin kağıda damlamasıdır.bu yazıda çok içten bir yazı olmuş.tebrik eder yeni yazılarınızda başarılar dilerim..

banner208

banner148

banner150

banner153