banner171

SEN NEYMİŞSSİN BE ERDOĞAN

İş bu yazı, an itibariyle gündemde olan 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, 24 haziran 2018 tarihinde
yapılacak Cumhurbaşkanlığı Seçiminde , Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısına rakip olarak çıkacağı iddiaları üzerine
kaleme alınmıştır.

Başlıkta da dediğim gibi, sen neymişsin be Erdoğan!
Sen kalk bir yola gir, ki bu yolda ideallerin ve vatana, millete hizmet aşkın yüzünden ömrünü heba et, türlü
türlü şer odakları ve ittifaklara, iftiralara karşı dimdik ayakta kal. Gerçekten sen neymişsin be Erdoğan!
Sen kalk milletvekili ol, mazbatanı elinden alsınlar. Belediye Başkanı ol, şiir okudun diye hapse atsınlar. Parti
kur, siyasi yasak koyup seçime bile sokmasınlar. Gerçekten sen neymişsin be Erdoğan!
Sen kalk önce e-muhtıra olarak adlandırılan askerin onca tehdidi ve uyarısına rağmen ayakta kal, hatta 15
Temmuz’da darbenin bizzat kendisine meydan oku ve milletin desteği ile bertaraf et, karşına aday olarak
çıkarılmak istenen isim “yol arkadaşım” , “dava arkadaşım” , “kardeşim” dediğin biri olsun. Gerçekten sen
neymişsin be Erdoğan!
Aslında her şey 14 Mayıs 2000 tarihinde Fazilet Partisi 1. Olağan kongresinde başlamıştı. O tarihe kadar
Recep Tayyip Erdoğan ismi bugünkü popüler tabirle “Trend” olmaya başlamıştı ve fakat henüz ülke yönetimine
sahip çıkabilme ve söz sahibi olabilmesi için bir tür “Yenilenme” sürecine girilmesi gerekiyordu. Bunun için de
öncelikle o gün itibariyle mecliste 3.sırada bulunan bir partide, kısa vadede iktidara gelme gibi bir ihtimali dahi
olmayan bir partide, yani Fazilet Partisi’nde genel başkanlığı kazanmaları gerekiyordu. Kendisi de siyasi yasaklı
olduğu için bu yolda “Kardeşim” dediği Abdullah Gül ile birlikte hareket etmişti . Yani anlayacağınız işleri oldukça
zordu. Çünkü karşılarında olan Recai Kutan, hele ki arkasında davanın kurucusu rahmetli Necmettin Erbakan
olduğu için kongreden zaferle ayrılmalı pekte mümkün görünmüyordu. Ama işaret fişeği yanmıştı bir kere.
Bilindiği üzere kongrede kazanan Recai Bey olunca, artık partide kalmalarının da bir anlamı kalmamıştı ve o
güne kadar görülmemiş bir teveccüh ile halkın sahip çıktığı Ak Parti ile yola devam kararı aldılar. Tahmin
edebileceğiniz gibi olası bir seçimde Başbakan adayı Abdullah Gül olacaktı. Oldu da..

Ak Parti hükümetinin ilk Başbakanı oldu Abdullah bey. Fakat 2003 yılında yenilenen Siirt seçimleri ile siyasi
yasağı kalkan ve meclise giren Recep Tayyip Erdoğan’a devretti koltuğunu. Olması gereken buydu belki de . Zira iki
başlı bir sistemde ülkeyi yönetmek , yani genel başkanı ayrı başbakanı ayrı bir hükümetin icraatları pek de sağlıklı
olamayacağı aşikardı. Düşündüğümüzde aslında bugünkü Cumhurbaşkanlığı sistemi ile amaçlanan karar
mekanizmalarının tek elde toplanması fikrinin ta o yıllardan ortaya çıktığı anlaşılıyor. Çünkü sistem ister istemez
sizi bu yola sokuyor, türlü türlü manevralarla önünüzdeki siyasi ve hukuki engelleri aşmanın yollarını aramaya
başlıyorsunuz. Zira “kardeşim” dediği Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı adayı olarak açıkladığında karşısına “367”
diye bir garabet uydurulmadı mı?

Evet, “adayımız kardeşim Abdullah Gül” diyerek açıklamıştı Cumhurbaşkanı adayını Recep Tayyip Erdoğan.
Bir ülkede siyaseten gelebilecek en üst makam ve mevkiye bir çırpıda “kardeşim” dediği Abdullah Gül’ü aday
göstermişti Erdoğan. Ne diyorduk?
Sen neymişsin be Erdoğan!
Eşinin başörtüsüne laf söyleyenlere, mecliste karşısına geçip parmak sallayanlara karşı , 367 garabeti
zamanında açıkça ve hedef belirtilerek yayınlanan “e-muhtıra” ya karşı dimdik ayakta duran Erdoğan’ın karşısında
Cumhurbaşkanı adayı olarak çıkarmak istedikleri isme bakar mısınız?
Zaman neleri değiştirdi de insan değişmesin değil mi?
Gelgelelim Abdullah Gül’ün değişmediğini ve bu oyuna alet olmayacağını tahmin ediyorum. Çünkü Tayyip
Beyle aralarındaki ilişki kardeşlik hukukundan da öte bir hal almıştır. Dün kendisine türlü hakaret ve kumpas
kuranlarla birlikte onlara karşı omuz omuza mücadele verdiği bir ismin karşısına bugün rakip olarak çıkmaz,
çıkmamalı.
Yeni Şafak’ta Hasan Öztürk sormuş ;
“Sadece “Erdoğan’ı tasfiye etmek” üzere geliştirilen bu senaryoya 11’inci Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül
nasıl “evet” diyecek? Dava adamlığı, kaderdaşlık, yol arkadaşlığı, vatanperverlik düşüncesi ile “Erdoğan’ın tasfiye
edilmesi” düşüncesi nasıl yan yana gelecek? “
İşte bu soruların cevabını gönül rahatlığı ile verebildiğimizde 24 Haziran 2018 ‘de sandıklardan çıkacak ismin
, CHP ve FETÖ nün kurmay zekası ile iliştirilemeyecek biri olacağını hepimiz görmüş olacağız.
14 Mayıs 2000 tarihinde ASKİ Spor Salonu trübünlerinde asılan bir pankart vardı, üzerinde şöyle yazıyordu :
GÜL DALINDA GÜZELDİR!
YORUM EKLE

banner208

banner148

banner150

banner153