banner171

İhsan Özkes, CHP'nin gerçek yüzünü anlattı

Ani bir karar ile partisinden istifa eden İhsan Özkes'in CHP ile ilgili dile getirdiği tespitler parti içinde tartışma çıkartacak cinsten.

İhsan Özkes, CHP'nin gerçek yüzünü anlattı
 Geçtiğimiz günlerde CHP'den istifa eden milletvekilli İhsan Özkes, Habertürk'ten Balçiçek İlter'e istifasının perde arkasını anlattı. Pek çok konuda sözünü esirgemeden konuşan Özkes'in ''CHP zihniyeti'' tanımlaması ise dikkat çekti.
 
''Baykal sizi partisinin "dine mesafeli" algısından kurtarmak için istemişti zamanında, peki o algı değişti mi?'' şeklindeki soruya ''Hayır. CHP, üzerindeki "Din ile sorunlu" algısından çıkamadı, kurtulması da mümkün değil.'' değil diyen Özkes kendisine yöneltilen sorulara bakın ne cevaplar verdi...
 
-DSP'den Üsküdar Belediye Başkanı adayıydınız, CHP'ye geçiş nasıl oldu?
 
2002 yılında Deniz Baykal ile görüştük. Talep onlardan geldi. Çevre Sokak'a gittim, yarım saat oturduk. AKP yeni kurulmuş, seçime gidiliyor. Baykal, "Hocam biz tek başımıza iktidar olur muyuz?" diye sordu. Ben de "Sizin üzerinizdeki dinsizlik, din düşmanlığı görüntüsünü atmanıza bağlı bu sorunun cevabı" dedim. Çok şaşırdı. "Şeyh Edebali'nin türbesine gittim daha yeni, bu algıyı yıkmak için" dedi. "Tek başınıza zor" dedim.
 
-Vekillik teklif etti?
 
Evet, "Hemen istifa edin" dedi, ben de ettim. Benden 1 hafta sonra Yaşar Nuri Öztürk ayrıldı, CHP görüşmeleri yansıdı ve ben dedim ki: "Tamam benimle iş biter."
 
-Neden öyle düşündünüz? İki din adamı olmaz mı?
 
Olmaz, dediğim çıktı, olmadı.
 
-Yaşar Nuri Öztürk kötü bir seçim miydi?
 
Kendisi hocamdır, severim ancak mızrağı CHP'nin çuvalına sığmaz, o gün de söyledim. Onun yapısıyla CHP'nin benim de 6 yıldır yaşadığım yapısı uzun birlikteliği sağlamaz. O 2 yıl kalabildi, ben 6 yıl. Neden? Ben daha halk tipiyim, emekçiyim, insanlara yukarıdan bakmayan biriyim. Gelenekselliği üzerimden atmamış, mütevazı hayat biçimine sahip biriyim. Yaşar Nuri Öztürk, entelektüel, lüks vs... Onu tatmin etmek için genel başkanlığı vermek gerekirdi.
 
"BUNU İLK KEZ AÇIKLIYORUM..."
 
-Yani CHP o dönem size kazık atmış, istifa da ettirmişler.
 
Evet, ilk defa söylüyorum bunu, Baykal'a kırgınım. Ararsın çağırırsın, "Olmadı bu iş" dersin. Telefonlarıma bile çıkmadı. Eşref Erdem aradı, "Kusura bakmayın, Öztürk geldi" dedi. Baykal dün beni istifam sonrası aradı, "Okudum açıklamanızı, maalesef bu bizim partinin işleri, durumu bu ve bundan kurtulmamız gerek" dedi.
 
-Şaka mı bu? Benzerini kendisi yapmış?
 
(Gülüyor) "Üzüldüm" diyor, ne diyeyim şimdi? Ben bir şey diyemedim. Sinirli zannediyorlar beni ama çok olgun, mütevazı biriyim; diyemem bir şey. Ama kırgınlığım var. Olmaz mı yani? Sonra yine başıma geldi. Üsküdar Belediye Başkanı adaylığına CHP'den müracaat ettim. Çok garip bir hikâye bu. "Aday sensin" dediler 2004 yılında. Önder Sav ile de görüştüm. CHP İstanbul İl Başkanı Şinasi Öktem ile bir araya geldik. "Vallahi olur" dedi, elini masaya vurdu; "Alırsın da sen!" dedi. "O zaman alalım'' dedim. "Ama olmaz'' dedi. Çünkü başkasına söz vermiş. Zaten aday yaptılar o söz verdikleri kişiyi.
 
'EĞER O NAMAZI KILDIRMASAYDIM CHP BENİ ALMAYACAKTI'
 
-Sizin kazanacağınızı düşünüyor ama kazanamayacağını bile bile başkasını mı aday yapıyor? Niye? Söz mü? Akçeli işler mi? Ne?
 
Tabii biliyor o adayın kazanamayacağını. "CHP zihniyeti" bu işte. "Az olsun, benim olsun" anlayışı. Sadece söz değil kuşkusuz ama o konulara girmek istemiyorum. CHP bugün böyle olmasaydı Türkiye böyle olmazdı.
 
-Nedir o durum?
 
7 sayfa açıklamanızdan hiçbir şey anlamadık... Satır araları önemli çünkü. CHP'ye girişimi, vekilliğimi kime borçluyum biliyor musunuz? Önce Allah'a, sonra rahmetli Türkan Saylan'a... Saylan ile görüşmelerimiz olmuştu, kimsenin bilmediği dini bağlarını anlatmıştı. Kendini yalnız hissettiğinde Yasin-i Şerif'e sığındığını anlatmıştı. Kendisi vasiyet etmiş benim cenaze namazını kıldırmamı. Vasiyeti bilmeden kıldırdım aslında. Eğer o namazı kıldırmasaydım CHP beni almayacaktı. Hatta cenazede Baykal'a "Beni hatırladınız mı?" diye sormuştum. Kamuoyunda tanınmış olmak CHP cephesinde işe yaradı, Kılıçdaroğlu ile el sıkıştık. Önce PM'ye girdim, sonra vekil oldum.
 
-Neden kurtulamaz?
 
Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan ayrıldıktan sonra Lütfü Doğan 1977'de Malatya'dan milletvekili seçildi ve Diyanet'ten Sorumlu Devlet Bakanı oldu. Kayseri'den eski müftülerden Gani Aşık da var, vekil olan. 2002'ye kadar bir din adamı yok. Yaşar Nuri Öztürk girdi, 2 yıl sonra ayrıldı. 2010'da ben PM'ye girdim, 2011'de vekil oldum ve şimdi de istifa ettim.
 
-Ne demek istiyorsunuz?
 
Net söyleyeyim. CHP'de bir vitrin malzemesi ve bir mevsimlik işçi muamelesi gördük hepimiz. Günü kurtarmak için yapılan hamleler. Bu durum uzun soluklu olmaz, olmuyor zaten. Niye olmaz? Olsaydı ben olurdum zaten. Benim kadar kucaklayan, mücadele eden, uğraşan, taşın altına elini koyan, tahammül sınırlarını aşan konulara bile sabreden yoktur. Ben CHP'lilerle toplantılarda "Kutlu doğum mesajı atmakla olmaz" bu diye bağıran eski solcu kafasıyla mücadele ettim. O solculara solculuğu ben daha iyi anlatırım, orası ayrı... Ama bu kafayla olmaz.
 
-Ne hissediyorsunuz şu an?
 
Sabır ve metanet tükenince verdim istifa kararını. Ani ve öfkeyle alınmış bir karar değil. Bu işin bu şekilde biteceğine rüyamda görsem inanmazdım. Çok üzgünüm. Fevkalade zor bir ayrılış oldu ama mecburdum. Tırnaklarımla kazdım, Anadolu'yu gezdim.
 
-Siz niye ayrıldınız sahiden?
 
Kılıçdaroğlu ile baş başa görüştük, orada dedim ki: "İyi niyetinizden şüphem yok ama siz beni harcıyorsunuz. 1- İstemediğim halde belediye başkanı adayı yaptınız, arkamda durmadınız. 2- Hiç ilgim olmadığı halde Şişli olayında beni aracı kılıyorsunuz, netice başarısız. Ben yara aldım, niye ben? 3- Bana "Broşür hazırla" diyorsunuz, birlikte karar veriyoruz, emir veriyorsunuz. Sizin emrinize rağmen il başkan yardımcısı ve ilçe başkanlarınız
yapmadık şey koymuyor, bunu da size duyuruyorum, engel olmuyorsunuz." Yeterince açık mı Balçiçek Hanım?
 
-Ne dedi?
 
"Haklısın" dedi. "Yani benim tüm günahım size bağlı olmak, çalışkan olmak" dedim. Söylediği emrin arkasında durmuyor, sahiplenmiyor.
 
-Neden sizce?
 
CHP'nin değişik bir delege yapılanması var. "Delege ağaları" var. Genel başkan bu ağalara "Eyvallah" etme durumunda maalesef. "Sizin gücünüz yetmiyor bunlara, bunlar sizi götürür biliyorum" dedim genel başkana... Bu delege ağaları doğrudan olmasa da partiyi yönetiyor. Adayların belirlenmesinde, listelerin yapılmasında, PM yapılanmasında bu adamlar çok etkili.
 
"KEŞKE O DAİRE ORADAN ALINMASAYDI"
 
-Bilmiyor muymuş? Tanımıyor muymuş?
 
Hayır. İyi bir değerlendirme yapmamış. "Bu söylediğin iyi oldu, hazırlıklı olalım, getirdiği oy götürdüğünü karşılamaz mı?" dedi, "Olmaz efendim" dedim. Bu uyarıyı yapan belki de tek kişiyim CHP'de... Ben din adamıyım, memleketin nabzını biliyorum.
 
-İstifa gerekçelerinizi sıraladınız, peki sizde tetik düşüren olay ne? Yani bunlar bugünün meselesi değil kuşkusuz?
 
Belki bunu söylememem gerekir ama son görüşmemizde Kılıçdaroğlu'na şöyle dedim: "Ben sizin temizliğinize inanıyorum, dürüstsünüz, iyisiniz ama şu daire başka yerde alınamaz mıydı?" Yeterince açık mıyım? "Keşke o daire oradan alınmasaydı" dedim. Ben genel başkana inanıyorum, güveniyorum ama halk ne düşünür?
 
-Ataşehir'de kızına ait rezidanstan bahsediyorsunuz...
 
Evet. O ev başka yerden alınamaz mıydı? Rahatsız oldum.
 
-Peki Şişli olayında CHP yara aldı mı?
 
Almaz olur mu?
 
-Görevden alınmalılar mıydı?
 
Konuşmak istemiyorum bu konuda, CHP'ye CHP'den başka bir yapı zarar vermiyor ki... Evle ilgili olayı oluşturanlar da kurgulayanlar da CHPli, basına sızdıranlar da CHP'li... Bunu böyle söyledim genel başkana... CHP'nin kendisi kendisine engel, çok üzülüyorum bu duruma...
 
-İnanılmaz şeyler söylüyorsunuz. CHP kendini bu kadar baltalamasına rağmen iyi oy alıyor o zaman....
 
Dediğiniz doğru. Halkın bunlardan haberi yok ki... Genel başkan iyi bir insan, çalışkan, dürüst ancak CHP'de değişiklik yapacağı zamanları, fırsatları elinden kaçırdı. Durumu idare etme halinde. "Allah yardımcınız olsun, size dua ediyorum" dedim konuşmamızda. İş zor çünkü ne yardan ne serden vazgeçmiyor. Delege ağaları var, CHP dinamikleri var.
 
Her biri başka telden çalıyor, her birinin amacı kişisel, hizipsel... Ve bunların trafik polisliğini de Kemal Kılıçdaroğlu yapıyor, idare ediyor yani... Daha ne diyeyim? Çıkmazın içinde, çıkmaza yön verecek, durduracak konumda değil.

Güncelleme Tarihi: 27 Temmuz 2015, 13:21
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner208

banner148

banner150

banner153