banner171

PKK’nın o kampları yok edilecek... Sınırımızda DAEŞ kalmayacak!

Hemen herkesin; “Bir yanda DAEŞ’in, bir yanda PKK ve DHKP-C’nin kanlı saldırıları, bir yandan da TSK’nın, terör yuvalarına yönelik hava operasyonları... Neler oluyor?” diye merakla sorduğu günlerde; önceki akşam, yani Cumartesi akşamı, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve kurmayları ile Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’nde bir araya geldik...

PKK’nın o kampları yok edilecek... Sınırımızda DAEŞ kalmayacak!
 Hemen herkesin; “Bir yanda DAEŞ’in, bir yanda PKK ve DHKP-C’nin kanlı saldırıları, bir yandan da TSK’nın, terör yuvalarına yönelik hava operasyonları... Neler oluyor?” diye merakla sorduğu günlerde; önceki akşam, yani Cumartesi akşamı, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve kurmayları ile Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’nde bir araya geldik...
“2 saati aşkın toplantı”ya, “15 gazetenin Genel Yayın Yönetmeni” katıldı... Hem “yemek” yedik, hem Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun; “Operasyonlar ve gündemdeki konular”la ilgili “açıklama”larını dinledik...

Ve elbette “soru”lar sorduk, hayli önemli cevaplar aldık...

“DAEŞ hedefleri”nin vurulduğu Perşembe gecesi “2 saat”; hem DAEŞ, hem PKK hedeflerinin vurulduğu Cuma gecesi ise “sadece 1 saat uyuyan” Başbakan’ın yüzünde, yine de “yorgunluk” emaresi yoktu, son derece “zinde”ydi...

7 HAZİRAN VE SONRASI

Başbakan, sözlerine; “1915’ten bu yana geçen 100 yılın tahlili” ile başladı ve dedi ki; “100 sene önce bitmemiş bir tasfiyenin izlerini yaşıyoruz... 100 yılın hesaplaşması ile karşı karşıyayız.”

Sonra, Türkiye’deki “darbe”lerden, “vesayet”lerden, “AK Parti’nin 13 yılda yaptıkları”ndan, “millete, devletin şefkat yüzünün gösterildiği”nden bahsedip, “7 Haziran ve sonrası”na getirdi sözü...

“Biz soğukkanlı biçimde, uzlayışı anlayışı ile hükümet kurma çalışmaları yürütürken, birileri Türkiye’yi şiddet sarmalı içine sokmaya çalıştı” dedi ve ekledi:

“Bakın 7 Haziran’dan 24 Temmuz’a kadar yapılan terör saldırıları bağlamında 121 silahlı saldırı var, 15 adam kaçırma, 16 yol kesme, 59 araç yakma, 53 patlayıcı madde atma, 17 haraç alma, toplam 281 terör eylemi, yani takriben 45 günde falan. Şehit edilen güvenlik görevlisi sayısı 5, yaralı asker 3, yaralı polis 50, kaçırılan polis 1, kaçırılan geçici köy koruması 1, öldürülen vatandaş 4, yaralı vatandaş 10, tabii bir de Suruç olaylarıyla öldürülen vatandaşları katarsanız 33 vatandaş. 

Ocak-Temmuz arasındaki rakamlar yine yoğun. Ama burada, hepimizin çekmesi gereken, seçimlerle birlikte siyasal olarak tam bir uzlaşı, bir ortak zemin bulma çabasında bu tırmanış dikkat çekici. Ben bunların tesadüf olduğu kanaatinde değilim. 2007 sonrasında terör olayları, Dağlıca ne kadar tesadüf değilse 2011 sonrasında Lice, Silvan saldırıları ne kadar tesadüf değilse bu da bir tesadüf değil.”

ŞEFKAT VE KUDRET

“Suruç’ta 32 gencin katledilmesi”ne, “bir astsubayın şehit edilmesi”ne, “2 polisin evlerinde uyurken öldürülmesi”ne değinen Başbakan, şöyle sürdürdü sözlerini: 

“Şimdi bütün bunlar arka arkaya geldiğinde, o andan itibaren bir devlet için varoluşsal bir mesele masaya konmuş demektir. Devletin var veya yok olduğunun anlaşılacağı yer, o andır. Bugün bazı açıklamalar var; efendim çatışmasızlık dönemi bu şeyle bitmiş. Sanki daha önce bitirilmemiş gibi. Kimin çatışmasızlık dönemini bitirmeye niyet ettiği aşikâr.”

HDP’nin “seçim zaferini kutlaması”nın gayet normal olduğunu söyleyen Davutoğlu, “ama” dedi, “Kaleşnikoflarla kutlama olmaz ki!”

Sözlerini şöyle sürdürdü:

“Şefkat de, kudret de devletin iki yüzüdür... Bu gelenekler, devlet felsefesinde de var. Devlet, vatandaşlarına şefkat yönüyle davranmak durumunda ama, kudret olmadan şefkat olduğu zaman acziyet oluyor. Şefkat olmadan kudret olduğunda zulüm oluyor, barbarlık oluyor...

12 yıllık demokratikleşme tecrübemizle devletin şefkat yüzünü, 12 Eylül‘de unutturulan şefkat yüzünü Türk, Alevi, Sünni, Kürt bütün vatandaşlarımıza göstermeye çalıştık. Çözüm sürecinden de anladığımız bu. Devletin kimliklere şefkatle yaklaşması. Devletin farklılıklara şefkatle yaklaşması. En önemlisi devletin insana şefkatle yaklaşması… Birileri; bizim bu şefkat yüzümüzü görüp, kudreti test etmeye kalktılar. Bir zamandır, bu böyle. 2001 Mayıs’ında Türkiye’yi terk etmesi gereken silahlı grupların sayıları gittikçe arttı. Biz bunu gözlüyoruz, izliyoruz ama Çözüm Süreci bağlamında sabırla yaklaştık. 

Aslında seçime giderken bunun çok baskıları vardı. Ama sırf, düşünün nerelerde nasıl oy baskıları uygulandığını biliyoruz. Köy ya da mezra, her yerde... 

Ama eğer o zaman üstüne gitmemişsek şundandı: Diyeceklerdi ki herkes hazırdı, HDP 9.9’ta kalsaydı Ak Parti’nin nasıl baskı uyguladığı, otoriter olduğu, nasıl seçim hileleri yaptığı ile ilgili bu sefer bir kalkışma başlatacaktı.”

90’LI YILLARI GETİREN HDP

HDP’nin Ankara ve İstanbul’da “özgürlük türküleri” söylediğini ve “demokrasinin avantajlarını kullandığını” ama Güneydoğu’da “PKK’nın silahlı varlığının avantajı”nı kullanarak “ikili bir oyun” sergilediğini söyleyen Başbakan; HDP’nin, MHP’den farklı olarak AK Parti’ye “kibirle” yaklaştığını çünkü AK Parti’nin; onların “otoriter tekellerini kırdığını” söyledi ve şöyle devam etti:

“Oradaki Kürt vatandaşlarımız görüyorlar bu tehlikeyi ve bizden, devletten “Evet, bana şefkati gösterdin ama artık kudretini de göstermen gerekir” çağrısı geldi bölgeden bize. Bu il başkanlarımızla yaptığımız toplantılarda, sivil toplumdan gelen mesajlarda, “Şefkat yüzünüzü gördük, kudret yüzünüzü görmek istiyoruz” diyorlar. Şimdi fail-i meçhul varsa HDP yapıyor. Haraç varsa HDP alıyor. 90’lı yılları geri getiren HDP ve silahlı gruplardır.

Şimdi öyle diyorlar: Geçici bir hükümet, müstafi bir Başbakan bu tedbirleri alamaz. Alır, alır. Hiçbir tereddüt etmem. En başta söyledim, ben Başbakan isem, bir dakika bile başbakanlık görevini yürütüyorsam, gerekeni yaparım. Siyasi bedeli ne olursa, hukuki bedeli ne olursa yaparım çünkü emanet benim üzerimde.”

OPERASYON KARARI

Başbakan Ahmet Davutoğlu; daha sonra “operasyon”lara getirdi sözü ve “operasyonlara ne zaman karar verildiğini” şöyle açıkladı:

“DEAŞ’ın Suruç’ta yaptığı terör, Türkiye’ye bir meydan okumaydı. Hem Kobani üzerinden intikam almak, hem de DEAŞ’ın en büyük tehdit gördüğü yönetim, bizim yönetimimiz... Çünkü dünyada İslam ile demokrasiyi, insan hakları vesair, onların düşündüğü İslam tasavvurunun tam karşıtı Türkiye ve AK Parti... 

Orada bir cevap verme zarureti zaten hâsıl olmuştu. Tam da biz özel güvenlik toplantısı yaparken bir askerimizin şehit edildiği haberi geldi. 

Şunu açık söyleyeyim: 

DEAŞ’a karşı yaptığımız operasyon; Suruç’taki vatandaşlarımızın katledilmesine ve askerimizin sınırda şehit edilmesine verilen tepkidir. Sadece askerimizin şehit edilmesine değil, askerimiz şehit edilmeseydi de 33 vatandaşımızın hesabını soracaktık. Bir daha buna cüret etmemeli. Askerimizin şehit edilmesi bunu daha da öne çeken bir sonuç doğurdu. Hemen şimdi cevap verilecek, bu gece cevap verilecek diye talimat verdim. Çünkü artık ondan sonrası için dediğim gibi gücü, kudreti göstermenin gecikmesi de başka zaaf oluştururdu.”

HERKES MEMNUN

Perşembe gecesi “3 boyutlu bir operasyon” başlatıldığını, bu arada DAEŞ, PKK ve DHKP-C’ye yönelik “gözaltı”ların da başlatıldığını söyleyen Davutoğlu; “Çünkü, dışarıda DEAŞ ve PKK’ya operasyon yapıp, Türkiye’deki hücrelerini başı boş bırakamazdık.

Şunu söyleyeyim, üçü de son derece başarılı oldu. Çok kısa bir sürede, verilen talimat olağanüstü hazırlık, güzel bir hazırlık… Gece biz 3 civarında başlayacağını biliyorduk. O gece benim bir de MYK toplantım vardı. Gece iki buçukta eve gittim. Yani 3’ten itibaren evden takip ettim, sonra da koordinasyon masası kurduk. Adım adım yürüyen, Türkiye’nin, güvenlik birimlerinin etkinliğini, profesyonelliğini gösteren bir başarı temin edildi. Dünya kamuoyunda da hem haklılığımız konusunda hiçbir tereddüt hâsıl olmadı hem de Türkiye’nin gücünün göstermesinden herkes memnuniyet ifade etti. Özellikle Güneydoğu’dan çok sayıda destek mesajı aldık. Operasyonlarda; Kandil dahil, Kuzey Irak’ta bilinen bütün hedefler, Suriye’de de DEAŞ’ın en önemli karargâh ve yığınakları bombalandı.

Operasyon bittikten sonra, Başbakanlık’ta kurduğumuz Koordinasyon Merkezi’ne gittim. 2. Başkan Yaşar Paşa orada, harekâtı yürüten pilotlarımız, Hava Kuvvetleri orada, açtılar gösterdiler. O kadar spesifik, noktasal atışlar yapmışlar ki, 10 metre yanındaki binada tek bir hasar olmuyor. Suriye sınırına geçmeden güdümlü füze ile tek tek o hedefleri noktasal olarak vurdular. Tek bir sivil kayıp da olmadı. Bu PKK şeyleri için de öyle.” 

BUNDAN SONRA BÖYLE!

“Herhalde bundan sonra PKK’nın baskıları karşısında sessiz kalan halk daha fazla sesini yükseltecek. Bu operasyonlar; hiç kimsenin sahipsiz olmadığını gösterdi... Hiçbir suçun cezasız kalmayacağını gösterdi. Ve bunlara o talimatı verdiği yer olarak gördüğümüz Kandil dâhil, bütün temel, belli odaklar da cezalandırıldı. Bundan sonra böyle... 

Kimse sahipsiz değil. Ben, özellikle şunu da söyleyeyim; çok şikâyet geldiği için… Hani geliyor işadamına sana şu kadar haraç kestim, Kuzey Irak’a gel, orada mahkeme edileceksin diye... Kuzey Irak’a götürülen var. Önce orayı yerle bir edeceksiniz. Kimse Türkiye’den bir vatandaşı alıp da tehditle başka bir ülkeye götürüp para cezası, şeyi kesemeyecek. Şimdi bu tür yapılar, yani bir Paralel Yapı ile mücadele ettik, devletin içinde başka yapı… Bu da bir başka paralel yapı oluşturma çabasıydı. Artık bunlara izin verilmeyecek.

SINIRIMIZDA DAEŞ GÖRMEYECEĞİZ

DEAŞ’a karşı kara operasyonu da yapılıp yapılmayacağının muhtevası üzerine bilgi vermem doğru olmaz. Ama, ilk anda ateş açan örgüt militanı o anda öldürülmüştü zaten. Yani müsademe ile karşılık verildi. O civarda yaşayan DEAŞ unsuru bırakılmadı. Bundan sonra, sınırımızda DEAŞ görmeyeceğiz. Görmek istemiyoruz. Nasıl yaparız, bizce mahfuz. Hangi aşamada yaparız? Bizce mahfuz ama, görmek istemiyoruz. (DEAŞ’tan boşalan bölgelere) Ilımlı muhalefetin yerleşmesini istiyoruz.”

ARTIK YENİ ŞARTLAR VAR

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun diğer açıklamalarını da “özet” olarak aktarmak istiyorum:

l Operasyonların koalisyonu etkileyeceğini zannetmiyorum. Şunu söyleyeyim: Bu operasyonlar; Türkiye’de, Kuzey Irak’ta yapılan en kapsamlı operasyonlardan biridir.

l PYD bizi rahatsız edecek herhangi bir eyleme kalkışırsa aynı, şeye girer. Şu ana kadar; PYD unsurlarının sızıp da DEAŞ benzeri terör yaptığı olmadı. Ama Diyarbakır ya da Ceylanpınar’da verilen öldürme talimatı Kandil’den gitmiştir. Bugün bir şey söyledim dikkatinizi çekerim, dedim “Evet suçluları bulur yakalarız. Ama maşalarla değil, gerekirse doğrudan talimatları kim veriyorsa onları cezalandırmaktan da kaçınmayız”. Zaten Kandil’e dönük operasyonun nedeni budur.”

l “Türkiye, Kürt, Arap veya Türkmen koridoru gibi ifadelerden; Kürt, Arap tanımlaması ile herhangi bir şeyden rahatsız değildir. Suriye Kürtlerinden rahatsız olmadık, Suriye Araplarından olmadığımız gibi, Suriye Türkmenlerinden olmadığımız gibi. Ama hangi etnik gruptan olursa olsun terör ile Türkiye’yi tehdit eden, ister koridor olsun, ister salon olsun, ne adla anılırsa anılsın ona da izin vermeyiz sınırımızda.” 

l “Herkesin; gerek Türkiye’deki aktörlerin, gerek bölgedeki aktörlerin, bu noktayı doğru anlamasını ve şartları ona göre değerlendirmesini bekliyoruz. Tüm bu aktörler, 23 Temmuz ile 25 Temmuz arasındaki şartların değişikliğini fark etmiştir.”

l “Kanlı saldırıların zamanlamasını biz tayin etmedik ki, son operasyonların erken seçimle ilgisi olsun.”

l “Silahlı biri köye gelip sizi tehdit ediyorsa, burada yapabileceğiniz şeyler sınırlı oluyor. Yapılacak şeyler sınırlı oluyor, en fazla başka bir yerde oy kullanmaya götürebilirsiniz ki bunu da YSK kabul etmiyor. Ama yine de tedbir almak zorundayız.”

l “Paralel Yapı’ya mensup büyük kentlerdeki memurların Güneydoğu’ya gönderilmesi, kesinlikle ciddi bir zafiyet oluşturmuştur... Kaçınılmaz bir zaaf.”

ÖCALAN’LA GÖRÜŞEMEZLER

Şöyle bir soru soruldu Davutoğlu’na:

“Çözüm sürecinde bir mekanizma vardı... HDP, İmralı’ya veya Kandil’e gidiyordu, devlet de görüşüyordu. HDP’nin Abdullah Öcalan’la görüşme talebi sürüyor. Bundan sonra nasıl görüşecekler, görüşebilecekler mi?”

Davutoğlu’nun bu soruya cevabı şöyle oldu:

“Herkesin düşünmesi gerektiği bir dönemdeyiz derken bunu kastediyorum. 2013 Haziran’ına geri dönelim. Ne taahhütler verildi? Silahlı gruplar Türkiye’yi terk edecek. Bu müzakere edilecek bir husus değil. Kamu düzeni müzakere edilecek bir husus değil. Şimdi tekrar HDP ‘Her şey konuşulabilir’ diyor, konuşsunlar. Gitsinler, kimle konuşurlarsa konuşsunlar, ister Kandil’le, ister orayla, ‘Çıkın bu ülkeden, silahlı gruplar buradan çıksın’ desinler. Önce silahlar terk edilecek. Öcalan, normal bir mahkum olarak Türkiye’de avukatı ile ve yakınları ile görüşür. Ama bir siyasî heyetle görüşmesi için açık ve net şekilde o siyasî heyetin teröre karşı tutum almasını bekleriz. Açık ve net şekilde bütün silahların bırakılacağı ve silahlı grupların Türkiye’yi terk edeceği hususunda hem beyan hem de adımın atılması gerekir. Bunu görmeden sadece bir süreç devam ediyormuş gibi bir görüntü vermek için yapılacak ziyaretlerde bir fayda mülahaza etmiyoruz.”

 ***************************************************************************************

Faysal Sarıyıldız kendini savunayım derken, daha da batağa saplanmış!

Bu kadar “komik savunma” ve bu kadar “seviyesiz açıklama” olur mu?.. A Haber, Sabah, Akşam ve dünkü Akit’te yer alan “PKK’nın silahları HDP’li vekilin aracıyla taşındı” başlıklı haberler üzerine, HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız bir “açıklama” yapıp, bizleri “müsvedde gazete” olarak suçladıktan sonra demiş ki;

“2015 yılının Ocak ayında Suruç’tan Ceylanpınar’a gittim... Şoför arkadaşım hastanede ameliyat geçirdiği için, ismini Osman olarak hatırladığım şahsı Ceylanpınar’a kadar aracıma aldım... Aracımı da o kullandı!..

Ceylanpınar ilçe merkezine gelince, bahsi geçen kişi; sigara alacağını söyleyerek araçtan ayrıldı... Aradan epey süre geçip de gelmeyince; sırasıyla DBP ve HDP ilçe örgütlerini, Urfa Valisi İzzettin Küçük’ü ve Urfa milletvekilimiz İbrahim Ayhan’ı telefonla arayarak yaşanan bu durumdan haberdar ettim.”

Sonra “polis”ler de gelmiş, aracın etrafını sarmış ve “kimlik” istemişler kendisinden... Milletvekili olduğunu öğrenince de gitmişler!.. “7 ay önceki bu olayı bugün gündeme getirmek art niyetmiş, HDP’ye psikolojik savaşın bir parçası”ymış!..

Hepsi tamam da; “bilmediğin” bir adamı aracına niye alırsın?.. Hadi aldın, “direksiyon”a niye oturtursun?..

Neymiş; “sigara” almaya gitmiş de, gelmeyince “ilçe yönetici”lerini, “Vali”yi ve “milletvekili”ni aramış!.. Be adam; “şoför”(!)le Vali’nin ne işi olur ki, onu arıyorsun?.. Ne yani, şoförün gelmeyince, Vali mi şoförlük yapacaktı sana?..

Bana bak Faysal efendi... Eğer “insan müsveddesi” değilsen; ona-buna “hakaret” etmeyi bırak da, “itiraf” et yaptıklarını!..

“Katil sürüleri” derken de, aynaya bak!..

Güncelleme Tarihi: 27 Temmuz 2015, 13:32
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner208

banner148

banner150

banner153