“İyi olmak kolaydır,zor olan adil olmaktır.
En mükemmel adalet,ise vicdandır”. Kadın insandan bağımsız bir varlık değildir.Önce İnsan sonra Kadındır…!8 Mart Dünya Kadınlar Günü insan,kadın,evlat,anne,kardeş,babaanne,anneanne,teyze,hala ve eş ne kadar çok vasfı varmış.Meğer dünya bilmiyormuş…!Bu vasıfların hepsi saygın.Annelik vasfı Kutsal insan yetiştirmenin ilk basamağından ölüme kadar yetiştirdiği çocuğunun zihin haritası,duygusal kumbarası…! Ve ayrıca yukarıda sıraladığım vasıflarından dolayı rollerinin yüklediği sorumlulukları düşünüldüğünde kuşatıcı,kollayıcı,güven verici olan kadın anneliğin insanı…! Çünkü Yüce Allah böyle yaratmış.Ve aynı zamanda aile içerisindeki tutum ve davranışlarıyla da çocuklarına“Hak Hukukunda” ilk öğreticisi olan “Kadın-Anne” önce insan sonra kadın sonra annedir. “Cennet annelerin ayaklarının altındadır.”inancımızın emridir.! O halde Dünya 1908 yılından itibaren neden Kadın Haklarını konuşur? “İnsan Hakları” denseydi daha anlaşılır olmaz mıydı…?
Hayattaki yaşamın bütün basamaklarının adresidir Kadın bunu unutmamak gerekir.O halde Kadın Kimdir? Derin bir ifadeyle Kadın varlığıyla hem “yol” hem “yolcu”,hem “han” hem “hancı”…! Her iki cihanda da bütün kapıların kendinde açıldığı adrestir.O halde ne oluyor da bu adresin “İnsan Hakları” yerine “Kadın Hakları” diye gündemden hiç düşmeyen bir konu olarak ve kadın hakkı dedikçe de kadın cinayetlerinin çoğaldığı 21.yyılın insanları olarak hep beraber şahitlik etmekteyiz.Düşünüyorum ki insanın doğuştan getirdiği ve daha sonra hukuk düzeninin verdiği maddi-manevi yetkiler olduğundan bir haber miyiz ki daha açık ifadeyle Hukuk Sistemleri ve Evrensel İnsan Hakları Sözleşmesi vb. sözleşmelerde bu konuda sık sık yenilikler yaparken bir taraftan da toplumu bu yeniliklerle tanıştırmak ve bilinçlendirmek için Eğitim Öğretim müfredatlarına koymayı ve gerekse yaygın eğitimlerle halkı bilinçlendirmekten eksik kalınmayı da anlamakta zorlandığımı söyleyebilirim.Buradan hareketle; Elbette ki 1908 yılında Amerika da haklarını arayan insanların(kadınların)hak mücadelesine saygı duyuyorum ve bu tarihi hikayeyi çok kıymetli buluyorum.Çünkü o mücadele hakkının onurunu koruma mücadelesi olduğunu ve bununda insan olmaktan kaynaklanan haklar olması,Kadın olmaktan önce insan hakkına lanetli bir gasp davranışı yaşandığı için direnişi onurlu bir duruş ve onurlu bir ölüm olarak görmekteyim.
Bu ölümlerde görüleceği gibi işverenleri yada tamamen o dönemin yönetim sisteminin hak gözetmekten yoksun bir bilinç ve davranışın sonucu görülmektedir.Ve aynı zamanda doğruluktan uzak bir güzergahta hakkın ne olduğunu bilmeyen yada ne olduğunu bilmek için kafa yormayan bir sistemin davranışının enkazını hep birlikte tarihi okuyarak öğrenmekteyiz.Bu anlamda ahlaki,yasal,demokratik ve hukuk sistemi içerisinde kalarak hak mücadelesi veren her bir bireye saygı duyuyorum. Buradan hareketle;1908 yılındaki hak mücadelesi uğruna yakılarak öldürülen bütün kadınlara Allah rahmet eylesin. 8 Mart 2021 tarihinden kendimce yeni bir pencere açıp oradan kadınlara baktığımda sosyal,ekonomik,kültürel,siyasi alanlarında mücadele veren kadınların elbette ki çok mesafe kat ettiklerini görmekle beraber kadın olduğu için hala bilgisinin,yeteneğinin ve mücadelesinin çoğu zaman çoğu yerde görülmediğini,pas geçildiğini de görenlerdenim. Neden Böyle? Yazımın girişinde de belirttiğim gibi “insan-kadın-anne” çocuğu yetiştirirken“Hak Nedir”?İnsan hakkının kullanış biçim ve içeriğinin Hukuk Fakültelerinden önce Aile ocağının temel taşı Annelerin öğretisiyle davranış geliştirildiğine göre,Acaba bizler çocuk yetiştirirken erkek çocuğunu daha mı değerli kılıyoruz…!
Şunu demek istiyorum ki,çocuklarımızla iletişimimizde kültürel olarak toplumsal cinsiyetin rollerinin keskin kodlarıyla erkek çocuklarımıza sen erkek olduğun için artısın kız çocuklarına da sen kız olduğun için eksisin… “değerlilik ve değersizlik” komutlarıyla mı büyütüyoruz ki,insan topluluğu içerisinde cinsiyetinden dolayı haksızlığa uğrayan,katledilen,mobing uygulanan özetle psikolojik şiddetin her türünün uygulandığı insanlar haline geldi Kadınlar.Buradan hareketle;anne babaların unutmaması gerekir ki kadınları katleden erkek çocuklarını da bizler yetiştiriyoruz.Yani vicdanının,gelişiminin mimarları bizleriz…!
Acaba biz anne-babalar çocuk yetiştirirken veya toplumsal ilişkilerimizde hak ve adalet kavramlarının içini doldurmadan mı davranış sergiliyoruz ki erkekler kadına her türlü şiddetle beraber öldürmeyi kendilerinin hakkı olarak düşünüyorlar…! Oysa bizim Peygamberimiz “Veda Hutbesi”’nin 6.maddesindeki kadın haklarını ne kadar güzel belirttiğini de biliyoruz. Yine biliyoruz ki,Peygamberimiz kendi işini kendi görürdü yada ailede yardımlaşmayı esas alırdı.Eşinden bir şey isteyeceği zaman bile sesinin tonunu ve rengini nezaketle süsleyerek isterdi.Çünkü insan olarak Allah katında aynı haklara sahip olduğunu biliyordu.Günümüze geldiğimizde bütün ülkelerin ve ülkemizin hukuk sisteminde“Kadın ve Aile Haklarına” ayrıca yer verilmesine rağmen,İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Uluslar arası Sözleşmelere baktığımızda Kadın Haklarına ne kadar önem verildiğini hep beraber okuyarak,dinleyerek,izleyerek görüyoruz. Peki ne oluyor da hukuken bu kadar koruma altına alınmasına rağmen kadınlar her gün zulmün pençesinde inim inim inliyorlar.Bunun sebebi inanç ve hukuk sistemimizde ki eğitim eksikliğimiz olabilir mi Acaba ?
Devlet milleti içindir ilkesinden hareketle baktığımda evet hukuki düzenlemeleri bir kadın olarak takdir etmekle beraber her düzenlemenin beraberinde insanlara kendi sahip oldukları hak-hukukun yaygın eğitimlerle verilmesinin insan bilincinin farkındalığını yükselteceğini inananlardanım.Ülkemizde 1 şubat 2018’de okuma-yazma seferberliği başlatıldığı gibi hak hukuk konusunda da bilinçlendirme eğitimlerinin bu mantıkla verilmesi gerekmektedir diye düşünen bir kadınım. “Eğitim Toplumsal bir kurumdur.” Zihinsel,duygusal ve davranışsal bilgileri hissedişleri ve tutumları olgunlaştırır.Bunun içindir ki insan için olan her iyi şeyin uyaranıyla insanları buluşturmanın en iyi yol ve yöntemidir öğrenim ve yaygın eğitim.İnsanı insan yapan vicdanının gelişmiş olmasıdır. Bu pencereden baktığımda; “Vicdan” denen “pusulayı” gerek çocuklarımızın yetiştirilmesin de ve gerekse toplumsal sorumluluklarımız içerisinde “Hak ve Adalet” kavramı erkeklere gerek ailelerde ve gerekse toplumsal cinsiyet rollerinde “sen istediğini yapmakta serbestsin” senin böyle bir hakkın var öğretilerinin beynindeki flash belleğinden hiç silinmemek üzere şiddeti ve katletmeyi kendinin hakkı olarak görüyor erkekler.(Ruhsal hasta olanları)düşüncelerimin dışında bırakıyorum. Çocuğunun Ruhsal Hasta olduğunu anlamamış,anlayamamış veya önemsemeden bir aile kurmasına zemin hazırlayan anne-babanın da yine eğitim eksikliğinin yarattığı farkındalık zayıflığından olabilecekleri ön görmemesi olayıdır diye düşünüyorum.Kadınların hak hukukunun arandığı ve bütün hukuki düzenlemelere rağmen,1908 yılında hakkına sahip olmak istedi diye ABD’nin Newyork kentinde ki Koton Tekstil Fabrikasında (1800lü yılların ortalarında)katledilen kadınlardan Belki 120 kadın birden öldürülmüyor ama ilgili STK ve kamuoyu kuruluşlarının raporlarından,kamuoyundan görüyoruz ki,hemen her gün bir veya iki kadın öldürülmekte…!
Özetle;bu şiddete,bu katliama dur demenin yolu elbette ki hukuktur.Ancak zihinsel dönüşüm olmadığı sürece suç işleyenler elbette ki cezalandırılıyorlar ama önemli olan kadının ve hiç kimsenin katledilmemesidir.Bunun yolu da beşeri eğitim ve vicdani eğitim yani maneviyatı ve bilimi içselleştirerek davranışa dönüştürmektir. “Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığımızın sebebi kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir.Yaşamak demek faaliyet demektir.Bundan dolayı bir sosyal toplumun bir organı faaliyette bulunurken,diğer bir organı işlemezse o sosyal toplum felçtir.” Sözünün sahibi Mustafa Kemal Atatürk kadına değer vermeyen toplumlara söylediği en güzel sözlerden biridir.Aksi takdirde hayatı maddeden ibaret sayan küresel çağın dürtü kontrolsüzlüğünü beslediğini ve daha da besleyeceği kaçınılmaz bir gerçektir. Bu yazıyı kaleme alırken Cumhurbaşkanımızın açıklamış olduğu 9 amaç,50 hedef ve 393 faaliyeti içeren “İnsan Hakları Eylem” planını açıklarken söylediği Adalet davasının pusulası insandır,insan onurudur,insanın sahip olduğu tüm haklarıyla hayatını sürdürebilmesidir söylemi ve planın giriş cümlesi insanın insan olduğunu tüm hücrelerine kadar hissettiren bir hak teslimi cümlesidir.Buradan hareketle hukukta reformun her kesimden olmak üzere,kadınların insanlık onurunun katledilmeyle sonuçlandığı bir çağdan geçiyoruz.Evet hukuk her şeyin üstünde,ancak insan vicdanının hukuk haritasında eğitimle çizmemiz ve insanlık alanlarını da silinmeyecek boyalarla çizmemiz lazım.
Neden mi? İnsan Haklarına baktığımızda ilk kez 1215 yılında İngiltere de gündeme geldiğini görüyoruz.Ülkemizde de 1980li yıllarda İnsan Hakları konusunda çeşitli düzenlemelerle ileri adımlar atıldığını da görüyoruz.Yine ülkemizde 1926 yılında Medeni Kanunun kabul edilmesiyle birlikte kız ve erkek çocuklara eşit pay ilkesinin getirilmesi,yine o dönemlerde kurulan derneklerin çabalarıyla sosyal,ekonomik,siyasi ve kültürel bakımdan kadına karşı ayrımcılığın sona erdirilmesi ve kadının hukuku olarak erkekle eşit haklara sahip olması konularında da çalışmalar yapıldığını görüyoruz hatta son yıllarda daha güzel çalışmalar olduğunu da biliyoruz. Son olarak şunu söylemek istiyorum ki, yaşadığımız çağın modernizm çağı olması ve insanları özgürleştirmek adı altında ego peşinde koşmayı ve insanları yalnızlaştırmayı hedef almıştır.Bu hedefin en önemli adresi ise aile ilişkilerini parçalayıp bölmek için bir neşter vurmuştur.Bu vurulan neşter ise başta kadın ve çocuk olmak üzere aileleri değer erezyonuna uğratarak aile kurumunun temeline adeta bir dinamik yerleştirilmiştir.
Unutulmaması gerekir ki,kadın önce insan,sonra kadın,sonra anne olarak kültürel mirasın geçişinin köprüsü ve gelecek nesillerin hazırlayıcısı rolünün sahibi olduğu içindir ki hiçbir kadının eğitimsiz bırakılmaması gibi sağlıklı oldukları sürece yaygın eğitimlerle sürekli olarak desteklenmeleri gerektiğini zaruri olarak gören bir kadın olarak erkeklerinde kadınların tıpkı kendileri gibi Allah’ın yarattığı kullar olduğunu ve yine kendileri gibi doğuştan getirdiği hakların sahipleri olarak hukuk sisteminde de aynı hak ve hukuka sahip olduklarına dair eğitimlerin verilmesi gerektiğine inananlardan biri olarak Peygamber Efendimizin “Kadınlar hususunda Allah’tan(c.c)korkun.Çünkü siz,onları Allah’ın emanetiyle aldınız ve onları kendinize Allah’ın kelimesiyle helal kıldınız.” Hadisinin derinliğini belki en çok yaşadığımız asırda anlatmamız gerekmektedir.“Geleceğimizin şekillenmesine hayati role sahip olan kadın,insanlığın da ilk öğretmenidir.”(Recep Tayyip ERDOĞAN)
Zekiye ÇAPAN
Aile Danışmanı
Harika yüreğine ve kalemine saglik