banner171

Hayata Dair

“Nasıl olur da Allah’ı inkâr edersiniz ki, siz cansız iken O size can verdi.” (Bakara Sûresi, 2:28)

Hayat; Seni kaç kişinin aradığı, hangi sporu yaptığın, kimlerin seni sevdiği de değildir. Hayat,
ayakkabıların, saçın, derinin rengi de değildir.
Nerede yaşadığın veya hangi okula gittiğin de değildir.
Hayat; notlar, para, giysiler,girmeyi başardığın ya da başaramadığın okullar da değildir.
Hayat;
Kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir.
Kendin için neler hissettiğindir.
Güven, mutluluk, şefkattir.
Arkadaşlarına destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır.
Hayat;
Kıskançlığı yenmek, önemsemeyi öğrenmek ve güven geliştirmektir.
Ne dediğin ve ne demek istediğindir.
İnsanların sahip olduklarını değil, kendilerini olduğu gibi görmektir.
Her şeyden önemlisi hayatı, başkalarının hayatını olumlu yönde etkilemek için kullanmayı seçmektir.
İşte hayat bu seçimden ibarettir.
Taklidi bir yana dursun, tarifi bile imkânsız olan bir mucizedir hayat. Onun için de en büyük bir tevhid
delilidir; yani, onu yaratanın varlığına, onu her yerde ve sayısız canlılarda birden yaratanın birliğine
sayısız dillerle tanıklık eden bir delildir.
Ve bu delil, en parlak bir şekilde, bizim üzerimizde kendisini gösteriyor.
Geçmişimiz tümüyle cansız maddelerden ibaret iken, Rabbimizin bize bağışladığı hayat sayesinde bu
dünyanın her türlü rızkını tadıyor, bütün nimetlerinden yararlanıyoruz. Göklerde ve yerde serilmiş
İlâhî sanat mucizeleri, hayat sayesinde bizim için bir anlam ifade ediyor.

Hayat sayesinde maddî ve manevî duyularımız güzelliğin her türlü örneklerini âlemin dört bir tarafından toplayıp ruhumuza
boşaltıyor. Gülün rengini, bülbülün sesini, elmanın tadını, anne kuşun şefkatini, yer ve göklerin
yaratılışındaki hikmetleri hayat sayesinde anlıyoruz, tanıyoruz, tadıyoruz.


Ne gariptir ki, inkâr edenler de, bu nankörlüklerini, Rablerinin kendilerine verdiği hayat nimeti
sayesinde gerçekleştiriyorlar, Onun en büyük nimetini en büyük bir küfran-ı nimet aracı yapıyorlar.
Yazımızın başında paylaştığımız Âyet-i kerime, işte burada, vicdanlara hitap ediyor. Eğer bir parça
vicdan kırıntısı kalmışsa o inkâr eden adamın benliğinde, onu sızım sızım sızlatacak bir şekilde
soruyor:“Nasıl inkâr edersiniz Rabbinizi?” diyor. “Nasıl nankörlük edersiniz Ona? Oysa siz cansız idiniz; size O
hayat verdi.”

YORUM EKLE

banner208

banner148

banner150

banner153