banner171

KISSADAN HİSSE

 Güzelim ülkemin güzelim bir şehrinde İsviçreli bir grubun gelip kurduğu bir şirkette bizim azimli, dürüst, açıksözlü, çalışkan Ahmet Bey’imiz işe başlamış. Azim ve kararlılıkla çalışmış, çalışmış ve yükselmiş. Kıssadan hisse ya gün gelmiş bu şirketin bir bölümünde müdür oluvermiş. Bir gün Ahmet Bey evden çıkmış ve işe her zaman ki gibi aynı saatte varmış. Açmış bilgisayarı şirket sistemine girmiş. O gün için yapacaklarına bakmış, şirket üst yöneticilerinden gelen maili görmüş. Açmış. Mailde “Ahmet Bey merhaba. 15.08.2005-20.08.2005 tarihleri arasında İsviçre’nin Zürih şehrinde şirketimizin toplantısına katılmanız hususunda ön bilgidir. Gerekli bilgiler tarafınıza iletilecektir.” Aman Allah’ım ne büyük başarı. Evet, tarih gelir bizim Ahmet Bey hazırlığını yapar ve belirtilen tarihte olacak şekilde belirtilen yerdeki toplantıya katılır. Şirketin tüm dünyadaki 80 ülkesinden gelen 80 temsilci. Şirket İsviçre menşeyli, patron İsviçreli, gelenlerin tamamı İsviçreli değil. Toplantı biter kararlar alınır ve bir Zürih turuna çıkılır. Taşıtla olan kısım biter gezi yürüyerek devam eder. Tercüman anlatır anlatır bir bakıma kafa şişirir artık kendilerini övmeleri. Ahmet sıkılır ve etrafı inceler. Biraz ilerde boş bir alan vardır, yanına yaklaştığında etrafı açık, ağaçsız, etrafı çevrilmemiş, ortasında havuzu olmayan, çiçekler dikilmemiş, yüksek yüksek taş ve beton setler çekilmemiş bir alan görür. İnsanlar içinde yürümekten belli alanlarda patikalar oluşturmuşlar artık. 


Bizim Ahmet Bey çenesini avucunun içine alır ve kaşımaya başlar.” Yaktım seni tercüman” der gibi içinden, söze başlar: Burası nedir sayın tercüman? 


Tercüman; Park efendim . 


Ahmet Bey: Sizin gibi modern, gelişmiş, insanı düşünen bir ülke nasıl olurda böyle bırakır burayı ? 

Tercüman: Efendim bizde olay biraz farklıdır.

 
Ahmet Bey: Nasıl yani, sizde bu tür işler belediye tarafından yapılmaz mı? 

Tercüman: Evet yapılır ama biraz farklı yol izlenir. 


Ahmet Bey: Nasıl yani, belediye projeyi çizer, bir şirkete verir, şirket elemanları da o projeye uygun yapar ve açılışı yapılmaz mı? 

Tercüman: Hemen hemen dediğiniz gibi ama biraz farkımız var. 

Ahmet Bey, “Nedir bu fark?” der. 


Tercüman: Efendim bizde bu tip sosyal alanlar gördüğünüz şekilde 1 yıl, 4 mevsim boş bırakılır. Orayı kullananlar sizin de gördüğünüz üzere kendilerine patika yol yaparlar. Çünkü o yollar o insanların mantığına en uygun şekilde toplu olarak karar verilerek yine kendileri tarafından bu hale getirilmiştir. 

Ahmet Bey: Eeee 

Tercüman: Bir yılın sonunda mimarlar orayı inceler ve insanların yollarını baz alarak gerekli düzenlemenin projesini çizerler ve o proje uygulamaya konulur. Bu sayede yapılan işlerde insanların düzenlerini bozmadan onlara yardımcı olacak biçimde işleyecektir. 

Evet, bu bir kıssadan hisse. Belki yaşanmıştır belki yaşanmamıştır ben işin burasında değilim. Sevgili Başkanlar, sevgili mimarlarımız, halkın kullanacağı alanları sizin istediğiniz gibi değil onların istediği gibi, müdahale etmeden gözlemek ve ona göre düzenlemek gerekmez mi? Yapılan parkları inceleyin bir kere, beton, asfalt ya da Arnavut kaldırımı da olsa çevresinde insanların kendilerine uygun yaptığı patika yollar yok mu? Eeee, sen benim istediğim yoldan yürü ey halkım bak ben sana asfalttan yol, saksılara ağaç diktim, betondan bank yaptım dersen birileri de kendilerine parkın içinden farklı yol yapıp canım parkı mahvederler. 
Sonuç; Biz ne zaman yaptığımız işte mantığımızı aklımızla, kalbimizle bir kullanacağız?


Bu yapılaşma ile bu şehirler 15-20 yıl sonra bu yükü kaldırabilecek mi? Parkların etrafındaki duvarları kaldıralım ki kimin nereden yürüdüğü, oturduğu, nereye bastığı, nereye baktığı, kiminle oturduğu görünsün.
İsmail Selalmaz
YORUM EKLE

banner208

banner148

banner150

banner153